İMPARATORLUKLAR ŞEHRİ: İZNİK
İznik Britanya, Roma, Bizans, Anadolu Selçuklu Devleti ve Osmanlı Devleti’ne başkentlik yapan bir şehirdir. Bu kadar medeniyete ev sahipliği yapan İznik bağrında birçok medeniyetin izlerini görebileceğimiz ender şehirlerimizdendir.
İznik, şehir olarak tarihte ilk defa Büyük İskender’in Komutanlarından Antigonyus tarafından kurulur. İznik ismi Nikai’a dan türemiş olup, muhtemelen Nika’nın şehri anlamını taşımaktadır. Nikai, Antigonyus devletini yıkan bir diğer Büyük İskender komutanı Lysimakhos’un eşinin adıdır. Lysimakhos, çok sevdiği eşinin adını bu şehre vererek eşinin anısını asırlar boyunca insanların dillerinde yadettirmiştir.
İznik şehri planlanırken haç şeklinde imar edilmiş ve şehrin tam ortasına Ayasofya kilisesi yapılmıştır. Ayasofya, “Hagia Sofya” kelimesinin Türkler tarafından kullanıla gelmiş şeklidir ve Kutsal Hikmet anlamına gelmektedir. İznik’i gezmeye Ayasofya Müzesinden başlıyoruz. Ayasofya, Orhan Gazi’nin 1331 yılında İznik’i alması ile birlikte camiye çevrilmiştir. Müze içerisinde hem kilise olduğunu hemde cami olduğunu gösteren alametler hala kendini meraklı gözlere göstermektedir.
Surları asırlara meydan okurcasına ayakta kalabilmiş bu bir zamanların görkemli imparatorluklar başkenti şehir, bizlere Anadolu insanının cana yakınlığı ile her köşesinde tarih ziyafeti çekmeye devam ederken, kulaklarımıza sanki lahuti bir alemden ibretler fısıldıyor. Bu ibretlik ahretliklerin bakiyesini Roma Tiyatrosunun ortasnda buluyoruz. Herhalde salgın hastalıklarda bu alan bir toplu mezar olarak kullanılmış.
İznik’te sadece tarih ziyafeti değil midemize de zifeti eksik edersek bünyeye ayıp olacağından Kenan’ın yerinde yayın balığından yapılan nefis balık çorbasını iştahla yudumluyoruz. Bazı arkadaşlarımız balık çorbasına çok sıcak bakmıyor. İlk etapta malum balık kokar. Çorbası da ağır olur mideleri fesada uğrar sayikiyle çekingen arkadaşlar. Bu korkuyu yanı başındaki arkadaşının iştahlı kaşıklamalarına kendini kaptıran bu nevi’ eşhas da balık çorbasına hücuma geçti. Ardından İznik köftesi ve salatayı da midelerimize gönderdikten sonra işi tatlıya bağlamak durumu hasıl oldu malum. Bu sefer çarşı içerisinde İznik’in meşhur tatlıcı dükkanı Şen Helvacısı’na uğrayarak köpük helvalar ile yemeğimizi taçlandırdık doğrusu.
İznik, tarihi ile olduğu kadar sanatı ile de meşhur bir beldemiz. Osmanlı saltanatının hüküm ferma olduğu geniş Memaliki Mahruse topraklarına bir dönem İznik’ten meşhur İznik çinisi taşınmış. Eserlere süs olmuş. Medeniyete medyun etmiş görenlerini. Hele o mercan kırmızısını keşfeden usta yok mu? Sırrını da vermeden göçüp gitmiş dünyadan. Bu gün hala çini ustaları aramaktalar sırra kadem basan ustanın sırrını. Bu sırrın arandığı mekânlardan biri olan Süleyman Paşa Medresesine de uğrayıp çini sanatını yakinen gözlüyoruz. Bin bir zahmetle imal edilen çinilerden kesemizin kabarıklığına göre alış verişlerimizi yapıp eşe dosta da hediye götürmeyi ihmal etmiyoruz. Malum hediyeleşmek sünnet-i nebevi’dir.
İznik gezimiz’in bir ayağında da Çandarlı ailesine ait türbeleri ziyaret ettik. Çandarlı Kara Halil Paşa ile başlayan Çandarlı sülalesi Osmanlı Devleti’ne vezir yetiştiren köklü bir ailedir. Çandarlı Halil Paşa meşhur Şeyh Edebali’nin Kaynı olup ahilerdendir. Osmanlı Devleti’nde Yeniçeri Ocağını kuran bir komutan olduğunu öğrendiğimiz Paşamızı dualar ile andıktan sonra su yolullarını ve kapıları bizlere anlatan rehbermiz Erol Bey, her kapının isminin ulaştığı yere göre konulduğunu anlattı bizlere.
İznik’te bir valide Sultan yapısı vardır ki hizmetlerini ancak bilen anlatır. İçini gezip göremesek de Erol Bey, bizlere hayır müesseselerinin yapımı ve işetilmesini Nilüfer Hatun’un bu görkemli imareti önünde anlattı. Gerçekten hakikat ile ibretin iç içe geçtiği bu yapılar bizlere dedelerimizin ne kadar hayırsever olduğunu ve insanların ihtiyaçlarını karşılamak adına birbirleri ile yarıştıklarını düşündürtüyor bizlere. Şehrin her karışı hamam, mescit imaret gibi sosyal ihtiyaçlara cevap veren kurumlar ile süslenmiş olduğunu görüyoruz.
Umarız sizler de bir gün İznik’te bir imparatorluk rüyası görürsünüz. Bir güne sığdırılan bu tarihi gezi bizlere kültürün ve medeniyetin insana hizmet ettiği sürece baki kalabildiğini kanıtlamış oldu.